Fotoğraf, Şiddet ve Ölüm Üzerine…
Fotoğraf birçok nedenle var olageldi. Fotoğraf neler söylemedi ki “oradaydım, bu gerçek, ben yaptım, onlar yaptı, işte biz, mutluyum, boşuna değil, sevildim…” Liste çılgınca uzayabilir. Peki, nerede, ne zaman ve hangi benzerliği ile öldüren bir araç; silah ile adı anılır oldu? Sanırım fotoğrafın icat edildiği dönemde bu anlama sahip olduğu düşünülmüyordu. Fotoğraf; kimyasallar, büyü, resmi öldürecek icat kavramları etrafında gezerken akla gelmeyen bir beraberlik, benzerlikti silahlarla ilişkisi. Fotoğraf makinesi icat olması ile resmin bazı sorumluluklarını hızlıca üzerine almıştı. Bu görev tesliminde akla gelmeyen bir görevi de mi üstlenmişti? Yoksa bu görev değişimi fotoğraf makinesine daha çok yakışan bir ilişkiyi mi ortaya çıkarmıştı?
Evet. Artık ressam kendisinde silahı hatırlatmayan; yağları, fırçaları, tuvalleri ile kendisine yakışmayan bir anlamı fotoğraf makinesine devretmişti. Zapt etmek, biriktirmek, durdurmak, ölümsüz kılmak, ölümü hatırlatmak, vb. görevler fotoğraf makinesinindi artık.
Fotoğraf birçok özelliği ile insanda savunma mekanizması gibi çalışır. İnsanlar eskiden ressamlara verdikleri bu işlevi artık daha hızlı, daha kolay gerçekleştiren fotoğraf makineleri ile kendi üstlerine devraldılar. İlerleyen teknoloji ile kullanıcısı olmanın kolaylaştığı makineler ile kullanıcıları isteklerini (zapt etme, sakinleştirme, yaratma, sahip olma, biriktirme vb.) kendi başlarına kolayca yapabilir oldular.
Benim yolculuğumda fotoğraf ve ölüm
![]() |
kör olası demiyorum |
İlk fotoğraf makineme ne zaman sahip oldum hatırlamıyorum ya da ilk defa ne zaman bastım tetiğe. Delilleri incelemek ile başladı onunla ilişkim. Albümlere bakmayı seviyordum. Yenilerinden çok, eski olanları izlemek büyük bir zevk haline geliyordu. Fotoğrafları izleme, izleneni çıplak, beni ise görünmez kılıyordu. Kimsenin bilmediği izleyicileri olmuştum insanların. Ne yaramazca, ne zevk üstü… Gülmek, kızmak, kıskanmak, ağlamak, inanmak… Epey bir zaman geçti. Özenle biriktirilmiş albümler daha da çoğaldı. Şimdi ise izlemek sanki zulüm gibi. Ne zaman bir albüme baksam ölümden başka bir şey göremiyorum. İtiraf ediyorum artık ilişkimiz hiç de beklendiği gibi değil. Artık fotoğraf çektirmeyi de sevmiyorum. O yorucu an yok mu? Hani olmam gereken hale bürünüyorum ya. Gülümseee…
Kafamın iyice karıştığı bir dönemde tanıştığım Susan Sontag’ın satırları çok net dile getiriyordu olup bitenleri. Koşulsuz, hızlıca kabul ettim (ihtiyacım vardı).
…Fotoğraflar gerçekten de zapt edilmiş deneyimlerdir; fotoğraf makinesi ise, biriktirmeye meyilli bilincin ideal kolu… Bir şeyin fotoğrafını çekmek, fotoğraflanmış olan o şeyi ele geçirmektir… Fotoğraf, esasında bir toplumsal ritüel, endişelere karşı bir savunma siperi ve bir güç sergileme aracıdır. Biz insanlar korkunca ateş eder, nostalji duyunca fotoğraf çekeriz... İnsanların fotoğraflarını çekmek, onları, sembolik yolla sahip olunabilecek nesnelere dönüştürür… Tıpkı fotoğraf makinesinin silahın yüceltilmiş bir hali olması gibi, birinin fotoğrafını çekmek de yüce bir cinayet (kederli, korku dolu bir zamana yaraşır bir yumuşak cinayet) işleme ayarındadır…
Tamam, kabul ediyorum bunlar Sontag’un kişisel fikirleri!
Şimdi nereden çıktı ölüm, öldürmek diyorsunuz. Biliyorum ne ölmek ne de öldürmek yakışır size… Hatırlatmak istiyorum; fotoğraf yalnız burada yazılanlar ile anlatılmaz. Ancak onlarsız da eksik kalır.
Şimdi biraz ara vermek zorundayım. Reklam zamanı !
Fotoğraf makinesinin yaygınlaşmaya başladığı tarihlerden günümüze yukarıdakilere benzer pek çok örneğe ulaşabilirsiniz. Nasıl da yakışmışlar birbirlerine değil mi? Silah ve fotoğraf makinesi.
Sontag’un paylaştığım son alıntı cümlesi fotoğrafın silah ile çok yakın bir benzerliğe sahip olduğunu açıkça dile getiriyor. Ama bence sahip olma, durdurma, öldürmeyi hatırlatan bu eylemde işi zevkli kılan bir şeyler daha olmalı. Bunu özellikle yaban hayat fotoğrafçılığında çok net görebiliyorum. Kıyafetler, gizlenmek, pusu, yakalamak, shooting (atış-av), paylaşma/sergileme… Bu cümleleri yazarken aklıma bir şey geldi araya sıkıştırayım hemen. Şimdi yukarıdaki cümleye geri dönelim ve yaban hayat fotoğrafçılığı yerine “avcılık” tanımını koyalım. Ne kadar çok benziyor değil mi? Kıyafetler, gizlenmek, pusu, yakalamak, shooting/atış/av, paylaşma/sergileme… Bir farkla; birinde gerçekten bir son var. Gelecekte değil, şu anda, gerçek bir ölüm.
Avcı
![]() |
uyuyan adam |
Fotoğraf’ın ve fotoğraf makinesinin üzerine düşünen kimi yazılarda silah ve öldürme eylemlerine atıfta bulunulur. Bu fikirden rahatsız olabilirsiniz. Kızacak bir şey yok. Zamanın, senin zamanının bir kesitini alabilen, o anı sonsuz kılabilen bir makine nasıl ölümle anılmaz ki? Lütfen inceleyiniz; Post-Mortem, Ölü fotoğrafçılığı.
Fotoğraf makineniz bir mermi atmıyorsa hiçbir sorun da yok. Bu bir yerine geçme olarak düşünülmeli, olumlu karşılanabilmeli. Keşke tüm avcılara bir fotoğraf makinesi verebilsek. Bir yerine geçme olarak kabul edildiğinde ise akla şu soru geliyor. İnsan doğası buna, yani avlamaya, öldürmeye, şiddete ihtiyaç mı duyuyor? Bu onun doğasına mı ait?… Bu tartışıla gelen bir konu. Ancak gerçek şu ki böylesi bir şiddet sadece insana özgü. İçinde zevk olan şiddeti bir tek insan kullanıyor… Üstelik yasal olarak; "sirkler" “avcılık”,“dövüş sporları”, “hayvan dövüşleri”, “hayvanat bahçeleri”, “yunus parkları” ve daha pek çok şekliyle…
Ancak fotoğrafçı için düşünmesi gereken bir şeyler var. Bu etkinliği bir avcı gibi mi yapacak? Yoksa dünyasındaki görüntüleri seçecek, ayıklayacak, onlara estetik değerler mi biçecek?
YanıtlaSilGüzel soru... Sonu iyi bağlanmış ince tespitler içeren güzel bir yazı olmuş. Eline sağlık.
Sevgiyle...
Çok teşekkürler Ali Hocam...Beğenmene sevindim...
Silsevgilerimle.
ideo olayıda güzel. Sitede hem eğlenceli hem de daha uzun süre kalınıyor :)
Silteşekkürler:)...eğlenceli ancak bir o kadar da soru işaretleri barındıran videolar....
SilBir avcı bir psikiyatrist ile görüşse buradaki yazılanların çoğunu duyar.Yaşadığım bir halisinasyon ; avcılık genlerinin oluşturduğu öldürme içgüdüsünü değişime götürdü.Tüfek gibi makina aradım başlangıçta Minolta 7 xi ile saniyede birkaç kare ile yeşilbaş ördeği vurma yerine fotoğraflamayı denedim. Çok zor ve yorucu bir süreçti. Sigarayı, içkiyi bırakmak kadar zor. Ama biriktirme ve paylaşma duygusu hepsini yendi.Yaban hayatı fotoğraflayarak onlara sahip oldum.Daha fazla zaman yarattım çeşitlerim bir anda yüzlere fırladı.Şimdi benim gibi aile-toplum-sanal dünya da bu iç çelişkileri yaşayan avcı arkadaşlarıma bu felsefenin keyfini anlatmaya çalışıyorum.Doğaya dokunmadan onunla ilgili duygularımızı hazza dönültürebiliriz.Bu bize birikimlerimizden daha fazla tatmin sağlar. Çok şey verdin Serkan bu yazında. Sevgilerimle
YanıtlaSilCavit Bilen
Cavit Abi ilgin için çok teşekkürler...epey uğraştıran bir yazıydı bu. Senin de avcılığı nasıl bıraktığını biliyorum. Çok etkileyici bir öyküydü....umarım çoğalırız. Tek isteğim bu....
Sililgin ve desteğin için tekrar teşekkürler...sevgilerimle....